Kars’ın saklı yüzü: "Malakanlar" Onlardan öğreneceğimiz çok şey var..

Kars’ın saklı yüzü: "Malakanlar"  

Onlardan öğreneceğimiz çok şey var..
Malakanların 10 yalın emirleri
Bir yaratıcıya iman et
Baba-oğul-kutsal ruh üçlemesini reddet
Ruhban sınıfını reddet
İkonları reddet
İnsan canına kıyma 
Yalan söyleme 
Domuz eti yeme 
Cimrilik yapma 
Mal biriktirme 
Barışçıl davran
Kars’ın yok olmaya yüz tutan renklerinden. 

150 yıl önce geldikleri Kars’tan ayrılmayı onlar da istememişti. 
Bir gün bir emir geldi ve binlercesi ata yurtları Rusya’ya geri döndü. 
Arkalarında atlarını, kızlarını ve namlarını bırakarak… 

Kars’ta kalan son Malakan ailesi gönüllü sürgünlüklerini anlattı.
Kars şehir merkezinden yola çıkarken ona ulaşamama ihtimalini de hesaplamıştık. 
41 kilometrelik yolu yaklaşık 1 saatte alıp Arpaçay’a ulaştığımızda, ona ulaşmanın aslında hiç de düşündüğümüz kadar zor olmadığını gördük. ‘Demirci Maksim’i (Türkseven) ilçede tanımayan yoktu. Dükkânını, yaşadığı evi bulmamız birkaç dakikamızı aldı. 
Ankara’dan onun için geldiğimizi duyunca yıllardır görmediği bir yakını gibi buyur etti evine. 
Sonraki iki saatte aynı misafirperver tavrını sürdürdü. 
Tatlı, çay evde ne varsa getirdi…

Bizde bos durmak yok Kahvehanede vakit geçirmiyoruz. 
İnancımız izin vermiyor buna…”
Hâlini hatırını sorduk. “Allah’a çok şükür, bir sıkıntımız yok.” diyerek başladı söze. Vaktini daha çok evde geçirdiğini anlattı: “Ama evde yatmıyorum. Kendime yapacak iş buluyorum. 
Atımız, ineğimiz var, onlara bakıyorum, bahçeyi derleyip toparlıyorum. 
Bizde boş durmak yok. 
Mesela abim Abraham belediyenin kepçe operatörü, gece gündüz köylülerin imdadına koşar. 

Amcamın bir oğlu da halk eğitim merkezinde çalışıyor. 
Kahvehanede vakit geçirmiyoruz. 
İnancımız izin vermiyor buna…”
Maksim’in (32) çalışkanlığı, dürüstlüğü ve ustalığını, adresini sorduğumuz ilçe esnafı Rıdvan Kazak’tan da dinlemiştik. 
Maksim gibi diğer ‘Malakan’ akrabalarının da çalışkanlık ve dürüstlükleriyle nam saldıklarını anlatıyordu: “Malakanlar inançları gereği gözü tok, eli mahir insanlar. 
Çalışmak onlar için ibadet. 
Yüzyıllardır yanımızdalar, bir zararlarını görmediğimiz gibi çok faydalarına şahit olduk.”
İri kıyım cüsseleri, parlak yüzleri, sarı saç ve mavi gözleriyle Karslılardan çabucak ayrılan Malakanları anlatmasını istiyoruz Maksim’den. 
Bizi ‘o daha iyi biliyor’ diyerek 68 yaşındaki amcası Lavranti Türkseven’e yönlendiriyor. 

Türkseven 1944’te Arpaçay’da dünyaya gelmiş. Annesi Alman, babası Rus. Eşi Nuriye Hanım, kayınpederi Petro ile kayınvalidesi Bendelina da Arpaçaylı. 
Askerliğini Sivas ve Gaziantep’te tamamlamış. Beş kişilik ailesini çiftçilikle geçindirmiş. 
Yetiştirdiği yarış atlarından da hayli para kazanmış. 
Malakanların Kars’a beraberlerinde getirdikleri atların ırkını yüzyıllarca koruduklarını vurguluyor.
Önce derin bir nefes, ardından çayından bir yudum alıp başlıyor anlatmaya: “Malakanlar aslen Rus. Ağrılıklı olarak da Beyaz Rus. 
Ortodoks Kilisesi ve ruhban sınıfıyla örtüşmeyen inanışları vardı. 

1800’lerin başında dönemin Rus Çarı I. Aleksander, Malakanlara karşı sert politikalar uygulamaya koyuluyor. 
Önce Kırım ve civarına, ardından Kafkasya ve Kars’a sürülüyorlar. 
Kilise’yle yaşadıkları sorunun yanında inanışları gereği askerliği kabul etmemeleri de sürgün sebepleri arasında. 
İri kıyım cüsseleri, parlak yüzleri, sarı saç ve mavi gözleriyle Karslılardan çabucak ayrılan Malakanları anlatmasını istiyoruz Maksim’den. 
Bizi ‘o daha iyi biliyor’ diyerek 68 yaşındaki amcası Lavranti Türkseven’e yönlendiriyor. 

Türkseven 1944’te Arpaçay’da dünyaya gelmiş. 
Annesi Alman, babası Rus. Eşi Nuriye Hanım, kayınpederi Petro ile kayınvalidesi Bendelina da Arpaçaylı. 
Askerliğini Sivas ve Gaziantep’te tamamlamış. 
Beş kişilik ailesini çiftçilikle geçindirmiş. 
Yetiştirdiği yarış atlarından da hayli para kazanmış. 
Malakanların Kars’a beraberlerinde getirdikleri atların ırkını yüzyıllarca koruduklarını vurguluyor.
Önce derin bir nefes, ardından çayından bir yudum alıp başlıyor anlatmaya: “Malakanlar aslen Rus. Ağrılıklı olarak da Beyaz Rus. 

Ortodoks Kilisesi ve ruhban sınıfıyla örtüşmeyen inanışları vardı. 
1800’lerin başında dönemin Rus Çarı I. Aleksander, Malakanlara karşı sert politikalar uygulamaya koyuluyor. 
Önce Kırım ve civarına, ardından Kafkasya ve Kars’a sürülüyorlar. 
Kilise’yle yaşadıkları sorunun yanında inanışları gereği askerliği kabul etmemeleri de sürgün sebepleri arasında. 
Benim dedem, dedemin babası Kars’ta dünyaya geldi. 

Dört kuşaktır burada yaşıyoruz. Allah’a çok şükür hiçbir sorunumuz yok.”
Dönemin çarı, Rus Ortodoks Kilisesi’-nden ayrılan ‘Malakanizm’ inanışını tehdit olarak algıladığı için Malakanlara karşı sert tedbirler alır. 
Önce sakallarını, bıyıklarını kesmeye, ardından askerliğe zorlar onları. 

İnanışlarına ters olan bu zorlamalara dayanamayan Malakanlar Tiflis, Kırım, Erivan, Bakü bölgelerine göçer. 
Çar bununla da yetinmeyip kırılmaları için Malakanları 1876-1877 Osmanlı Rus Savaşı’nın ardından ele geçirilen Kars ve civarına sürer. 
Ancak beklenenin aksine yöre halkı Çar’ın zulmünden kaçan Malakanlara sahip çıkar. 
10 binlerce Malakan 1920’lere kadar yerel halkla sorunsuz bir şekilde yaşar. 

Kazım Karabekir komutasındaki 15’inci Kolordu 30 Ekim 1920’de Kars’ı Rus işgalinden kurtarır. 
1921’de yapılan anlaşmayla Rusların Kars’tan çekilmeyi kabul etmesinin ardından diğer azınlıklar gibi bazı Malakan aileleri Rusya’ya geri dönse de 1962’ye kadar büyük kısmı Kars’ta varlığını sürdürür. 1960’larda artan ekonomik sıkıntılardan dolayı 500 aile Türk vatandaşlığından çıkarak trenle Kars’tan ayrılır.
Lavranti Bey’e Malakanların neden Kars’tan ayrıldığını soruyoruz. 
Çoğunun ekonomik sıkıntılardan dolayı ayrıldığını söylüyor. 
Bir kısmının ise Müslümanlardan kız alamadığı için bu toprakları terk etiğini ifade ediyor: “Biz barışçıl bir millet olduğumuz için Türklerle hiçbir sorun yaşamadık. 

Aramızda küçük sürtüşmeler oldu ama bundan dolayı gitmedi Malakanlar. 
Çoğu ekonomik sorunlardan dolayı göç etti. 
Bir de burada kalanların soyu tükeniyordu. 
İnancımız gereği biz 7 göbekten akraba olan kişilerle evlenemiyoruz.
Müslümanlar da bize ‘gâvur’ diye kız vermedi. 
Ama almaya gelince aldılar kızlarımızı. 
Mesela yeğenim Maksim hâlâ bekâr. 
Oğlum Âdem de. 

Âdem’i bir Türk kızı sevdi. 
Âdem de onu sevdi. 
Kız her gün telefonla arıyor. 
Ama evlenmesine izin vermiyorlar. 
Diğer oğlum Yakup da bekâr. 
Burada evlenemeyenler de Avrupa’ya, Rusya’ya gidip oradakilerle evlenme yoluna gidiyor.”
Modern tarımı getirdiler
Kız vermeme sayılmazsa, Karslılar da sevmiş Malakanları. 
Bunda inançlarının büyük katkısı var. 
Rus Ortodoks Kilisesi’nden ayrılan ‘Malakanizm’ inanışı, ‘Eski Ahit’ ile örtüşen 10 emirden oluşuyor. 
Baba-oğul-kutsal ruh üçlemesine iman etmedikleri gibi kiliselerinde ikon ve suret de bulundurmuyorlar. Domuz eti yemiyor, yalan söylemekten kaçınıyorlar. 
Adam öldürmeyi büyük günah olarak gördükleri için askerliği reddediyorlar (Türkiye’dekiler vatandaşlık gereği yapıyor). 
Cimrilik, mal biriktirme de yok inançlarında. 

Bundan dolayı Kırım gibi Kars’ta da yöre halkı tarafından kabullenilmişler.
Yerel tarihçi Vedat Akçayöz, bölge insanının Malakanları çabuk kabullenmesinde, beraberlerinde Kars’a taşıdıkları fennî tarım ve hayvancılığın büyük rol oynadığını belirtiyor. 
Annesi Malakan olan Vedat Bey Türkiye’de Malakanlar üzerine araştırmalar yapan sayılı isimlerden biri. 2009’da Rusya ve Gürcistan’a gitmiş, Türkiye’den oraya göçenleri yerinde inceleyip belgesellerini çekmiş. 
Vedat Bey, Rus çarının Kafkasya’ya kırılsınlar diye sürdüğü Malakanların Kars’a Rusya’da uyguladıkları tarım ve hayvancılık sistemini getirerek şehre çağ atlattığını iddia ediyor: “Malakanlar tarım ve hayvancılıkta uzmanlaşmış bir millet. 

Kars’a sürülünce beraberinde bilgi birikimleri ile tarım aletlerini de getirmişler. 
O günlerde Karslılar tarlaları öküzlerle sürerken Malakanlar kendilerinin melezleştirdiği atlarla sürmeye başlamış. 
Aynı şekilde fennî arıcılığı, çiçekçiliği kazandırmışlar bu topraklara. 
Çok nizami ve modern köyler kurmuşlar. 
Kalın taşlardan Rus mimarisine özgü inşa edilen evlerin çoğu bugün hâlâ ayakta. 

Ayrıca modern peynir üreticiliğini getirmişler. 

Çoğu Karslıya göre kaşar üretimine de Malakanlar önayak olmuş.”
En iyi at, bal ve işçilik onlarda
Lavrenti amca ticarette insafı elden bırakmadıklarını, yöre halkının kendilerini bundan dolayı tercih ettiğini söylüyor: “Biz hem ucuz hem de kaliteli iş çıkarıyoruz.
Çok da insaflıyız.
Soygunculuğu sevmiyoruz.
10 liralık işe 20 lira istemeyiz.
Hakkı neyse onu alıyoruz.
Bu Allah’a da hoş gider, kula da hoş gider.

İnancımız, görgümüz de insafı elden bırakmamayı emrediyor…”
Gerek Vedat Bey gerekse Maksim, Kars’tan ayrılan Malakanların geri dönmek arzusunda olduğunu söylüyor.
Maksim, mart ortasında Acarya’daki akrabalarını görmeye gitmiş.
Onlarla 8 gün geçirip anılarını dinlemiş.
Konuştuğu Malakanlar Kars’a dönmek istediklerini söylemiş: “1962’den önce Kars’ın Atçılar, 
Yalınçayır ve Çalkavur köylerinde yaşayan Malakan aileler vardı.
1962 yılında buradan ayrılıp Almanya, Fransa ve Rusya’ya gittiler. Akrabalarımızdan Almanya, Fransa ve Rusya’ya gidenler de oldu.Ara sıra telefonla konuşuyoruz Geçen hafta Acarya’dakileri ziyarete gittim.
Örf ve âdetlerini bozmamışlar Buradaki sistemi oraya da kurmuşlar.Hayvancılık, tarımcılıkla uğraşıyorlar.

Bahçelerinde çiçek yetiştiriyorlar.
Kars’ı, Malakanları sordular.
Eskiden yaşadıkları evleri sordular.
Saatlerce, günlerce konuştuk.
Burada askerliğini bitirip gidenler var aralarında.
Türkçeyi unutmamışlar, kendi aralarında Türkçe de konuşuyorlar.
İmkân olsa çoğu dönüp gelecek buralara.
Orada da rahat değiller.
Buraları özlüyorlar tabii, hem de nasıl.
Türkiye izin vermediği için temelli geri gelemiyorlar.
”Maksim’in ardından Lavranti amca girdi söze.
Zamanında İsmet İnönü’nün Kars’taki Malakanlara verimli meralar, geniş tarlalar verdiğini hatırlattı.
Burada yaşarken Malakanların bölgenin varlıklı, itibar gören aileleri olduğunu anlattı.
Bırakıp gidenlerden çok azının refaha erdiğini vurguladı: “1962’de Kars’tan ayrılmaya karar verenler geride kalanlara şifreli mesaj göndermiş. ‘Rahatımız iyi, burada Bayram gibi yaşıyoruz.’ demişler.

Hâlbuki Bayram fakir bir zattı.
Hatta ‘Sefil Bayram’ denirdi.
Geride kalanlar anlıyor ki gidenlerin rahatı yok.
En iyi at, bal ve işçilik onlarda
Lavrenti amca ticarette insafı elden bırakmadıklarını, yöre halkının kendilerini bundan dolayı tercih ettiğini söylüyor: “Biz hem ucuz hem de kaliteli iş çıkarıyoruz.
Çok da insaflıyız. 
Soygunculuğu sevmiyoruz.
10 liralık işe 20 lira istemeyiz. Hakkı neyse onu alıyoruz. Bu Allah’a da hoş gider, kula da hoş gider. İnancımız, görgümüz de insafı elden bırakmamayı emrediyor…”
Gerek Vedat Bey gerekse Maksim, Kars’tan ayrılan Malakanların geri dönmek arzusunda olduğunu söylüyor. Maksim, mart ortasında Acarya’daki akrabalarını görmeye gitmiş. Onlarla 8 gün geçirip anılarını dinlemiş.
Konuştuğu Malakanlar Kars’a dönmek istediklerini söylemiş: “1962’den önce Kars’ın Atçılar, Yalınçayır ve Çalkavur köylerinde yaşayan Malakan aileler vardı.
İnanışları gereği aile birliğine önem veren Malakanlar, göçtükleri Amerika ve Avrupa ülkelerinde rahata erememişler.
Yeni nesillerinin öz kültüründen uzaklaşmasını istemeyenlerden Avustralya ile Rusya’ya göçenler olmuş. 1950, 1954 ve 1957’de Amerika’daki Türk elçiliğine gelen bir grup Malakan Türkiye’ye geri dönme izni ister.
Ancak Ankara bu üç girişime de cevap vermez.
Vedat Akçayöz, bugün ağırlıklı olarak Kanada, ABD, Avrupa, Avustralya ve Rusya’da yaşayan Malakanların nüfusunu 3,5 milyon olarak veriyor. Ona göre Türkiye’ye gelen Malakanların sayısı bilinmemekle birlikte son 150 yılda 10-15 bininin bu topraklardan göçtüğünü, Kars’ta sadece 11 Malakan kaldığını söylüyor.
Şivesiyle, giyimi ve başındaki kasketiyle klasik bir Karslıyı andıran Lavrenti amcaya kendini Türk gibi hissedip hissetmediğini soruyoruz? Gülerek cevap veriyor: “Eh biraz öyle oldu. Çocuklarımın ismi Âdem, Yakup, Selma. Eşiminki Nuriye. Soyadımız da ‘Türkseven’. Hepimiz Türk vatandaşıyız.
Türkleri çok sevdiğimiz için vermişler bu soyadı bize. Türkleri nasıl sevmem? Dedemin dedesi burada doğdu, ben ve çocuklarım da.
Bir bakıma Arpaçay’ın asıl yerlisi biziz (gülüyor).
Allah razı olsun şimdiye kadar bize kimse dokunmadı.” Maksimlerde de durum aynı.
Annesi Fena, babası Dimitry, kardeşleri Abraham, Mary ve Vera da Arpaçay’da dünyaya gelmiş.
Arpaçay’da son iki aile kalmaları onların huzurunu, mutluluğunu kaçırmamış.
Arpaçaylılar daha bir değer vermeye başlamışlar. Önceki hafta kalp krizi geçiren Lavrenti amcanın ziyaretçisi eksik olmamış: “Kız kardeşlerimin biri Almanya’ya diğeri Fransa’ya göçtü. Biri halamın oğlu ile evlendi. Onlarla telefonda görüşüyoruz. Bir keresinde gittim oraya ama dil bilmediğim için rahat edemedim, hemen geri döndüm Arpaçay’a.
Akrabamız kalmadı ama Allah’ımıza şükür Arpaçaylılar bizi seviyor. Kalp krizi geçirince 80-100 kişi gelip hâlimi sordu.”
Arpaçay’da kaşar üretimi yapan Rıdvan Kazak da söyledikleriyle Lavrenti Türkseven’i doğruluyor. Malakanların Arpaçay’a, Kars’a çok şey kattığını, onların gidişiyle birlikte bölgenin ticari ve kültürel anlamda zayıfladığını anlatıyor: “Malakanlar güçlü yapıları ve çalışkanlıklarıyla geçmişte bölgenin kalkınmasında önemli roller üstlenmiş. En iyi peyniri onlar üretmiş, en iyi atı onlar yetiştirmiş.
Peynirciliği geliştirmişler; özellikle gravyer ve kaşar peyniri… Bölgeyi çiçek bahçesine çevirmişler.

Her ev kendine özgü bir çiçek yetiştirmek için yarışmış âdeta. 
Eğer buralardan göçmeselerdi, Arpaçay iki misli daha gelişmiş olurdu. 
Onların gidişiyle tarım ve hayvancılık, özellikle de atçılık, arıcılık geriledi. Pancar ve patates ekimi durma noktasına geldi. 
Çünkü bizim insanımız tembel. 
Kahvelerde vakit öldürüyor. 
İl dışından Kars’a gelip ekmeğini çıkaranlar varken, Arpaçaylılar devletten yardım bekliyor. 

Onlardan öğreneceğimiz çok şey var.”
Gidenlerin bir gözü Kars’ta
Temelli olamasa da gezmeye gelenler de oluyormuş.
Özellikle Rusya’dan gelip eski evlerini, mezarlarını ziyaret ediyorlarmış.
Bir iki gün vakit geçirip hayatta kalan komşularıyla görüşüyorlarmış.
Ankara’ya vatandaşlık için başvuranlar da olmuş.
Vedat Bey, Malakanlar için bir müddet yaşadıkları, kalkınmasına önayak oldukları Kars’ın ayrı bir değerinin olduğunu söylüyor: “Buradan gidenlerin çoğu Kars’taki günlerini arıyor. Burada akil adamlardı, varlıklıydılar.

Gittikleri yerde zengin olma imkânları olmadı.
Buradaki gibi verimli topraklara sahip olamadılar…”
Soylarının azalması, sıkı aile bağlarının zayıflaması ve dinî vecibelerini yeterince yerine getirememe hâliyle üzüyor Malakanları.
Türkseven ailesinde 7 göbek içinde evlilikler başlamış mesela. Hoşnut değiller bundan ancak yok olmamaları için mecbur kalmışlar.
Lavrenti amca kızı Selma’yı Sivas’a gelin göndermeye hazırlanıyor.

Çünkü Arpaçay’da evlenebileceği damat adayı yok.
İstanbul, Ankara ve Hatay’daki Malakanlarla bağlantılarının olmayışına üzülüyor.
Kiliseleri olmadığı için ibadetlerini evde yaptıklarını söylüyor.
Azınlıkta kalsalar da yemek ve sabah dualarını devam ettirdiklerini söylüyor.
Paskalya ve Noel bayramlarının hüzünlü geçtiğine değiniyor.
Ankara’daki Alman büyükelçisi yıllar sonra kendilerini ziyaret eden ilk yabancı yetkili olmuş.


Arpaçay’da gördüklerimiz, anlatılanlar bize Rus zulmüne maruz kalan bu iki milletin (Türklerle Malakanların) zor günlerinde birbirlerine sahip çıktığını düşündürttü. Zira ne Türkler ne de Malakanlar birbirlerini düşman olarak görmüş.
Onun için hâlâ bir gözleri Ankara’da…

Umutla bir gün geri dönmelerine izin verilmesini bekliyorlar. Karslıların duası da bu yönde. Eskiden olduğu gibi köylerinin çiçeklerle bezenmesini istiyorlar.
“Annemin babası ile annesini kaynar suya basmak istemişler”
“Ben Ermenileri hiçbir zaman tasdik etmem.

Onların öldürüldüğünü tasdik etmem.
Türkleri tasdiklerim.
Çünkü yaşadıklarım var.
Annemin babası ve annesi Kars’ın Karacaören köyünde yaşıyorlarmış.

Ermeni ayaklanması baş gösterince yıllarca birlikte yaşadıkları Ermeni komşularınca esir edilmişler.
Ermeniler büyükçe bir kazana su doldurup altına ateş yakmışlar. Suyu kaynatıp annemin yaşlı babası ile annesini kaynar suya basmak istemişler.
Allah razı olsun, o sırada köye Türk askerleri yetişmiş.

Havaya ateş açmışlar.

Ermeniler dedem ile nenemi bırakıp kaçmışlar.
Ermeniler büyük dedem ile nenemin Hıristiyan olduğunu bile bile yapmışlar bunu.
Türklerle iyi geçindikleri için onları haşlamaya çalışmışlar.
Ermeniler aynı dinde olduğu komşusunu haşlamak isterken, Müslüman Türkler Hıristiyan komşularının yardımına koşmuş. Bu yardımı nasıl unuturuz!”

Tolstoy ölümüne kadar Malakanlara para gönderdi

Malakanlara sürgün yıllarında en büyük desteği dünyaca ünlü Rus yazar Lev Tolstoy verir. Tolstoy, ‘bozulmamış Ortodoksluğu’ yaşadıklarına inandığı Malakanlara eserlerinin telif ücretlerini gönderir.
Özgürlük ve hak arayışlarını destekler, daha özgür olacakları ülkelere göç etmelerine yardımcı olur. Tolstoy’un ‘Diriliş’ adlı romanının gelirini Malakanlara bağışladığı biliniyor.
Kilise ile aralarına ‘süt’ girdi
Rusçada ‘Moloko’ kelimesi süt, ‘Molokan’ da ‘süt içen’ anlamına geliyor. Malakanların Ortodoks Kilisesi’nden ayrılmalarına da süt içmeleri yol açıyor.

Ortodoks Kilisesi o tarihlerde insanların haftada iki gün süt içmesine izin veriyordu.
Ancak Malakanlar bu perhize (oruca) itiraz ederek haftanın her gününde süt içilebileceğini savunuyorlardı. 1682 yılında Ortodoks Kilisesi’nden ayrılıp Molokanizm´i dinsel bir harekete, yaşam tarzına dönüştürdüler.
Malakanlara göre peygamberleri Maksim; Tevrat, İncil ve Zebur’un esaslarına göre yeni bir din ortaya koydu.


Özünde dinî merasimlerle devlet kilisesi fikrine karşı duran bir İncil Hıristiyanlığı. Teslisi, azizliği, ikonaları, vaftiz çıkarmayı, vaftizi, istavroz çıkarmayı reddeden Malakanlar, askerliği, silah taşımayı ve kullanmayı günah sayıyor.







Tags

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.

buttons=(Accept !) days=(20)

Our website uses cookies to enhance your experience. Learn More
Accept !